Azerbaycan ile Türkiye, yıllardır “iki devlet, bir millet” şiarıyla dostluklarını, kardeşliklerini her platformda gururla dile getiriyor. Hem tarihsel hem kültürel bağlarımızın bu kadar güçlü olduğu bir başka millet bulmak neredeyse imkânsız.
Ancak ne acıdır ki; bu kardeşliğin, bu birliğin en somut göstergesi olması gereken ekonomik entegrasyon alanında ciddi engellerle karşı karşıyayız.
Türkiye’den Azerbaycan’a yatırım yapmak isteyen bir iş insanı, bugün %40’lara varan dolaylı vergi yüküyle karşılaşıyor. Bu, sadece sermaye sahiplerini değil, iki ülkenin ekonomik kalkınmasını da doğrudan etkileyen bir problemdir. Gümrük duvarları, bürokratik engeller ve karşılıklı ticaretteki ağır vergilendirme sistemi, “kardeşlik” iddiasıyla taban tabana zıt bir tabloyu ortaya koymaktadır.
Yatırımcıya Ceza Gibi Uygulamalar
Özellikle Türkiye’den Azerbaycan’a yatırım götürmek isteyen sanayici, tarımcı veya ticaret erbabı birçok kişi yüksek gelir vergileri, yerel ortak zorunluluğu ve ithalat kotası gibi uygulamalarla karşılaşıyor. Azerbaycan gümrüklerinde uygulanan KDV (%18), Gümrük Vergisi (%10’a kadar) ve Gümrük Hizmet Bedelleri gibi yükler, toplamda %40’a yaklaşan bir maliyet oluşturmakta. Bu rakam, Avrupa’da veya başka komşu ülkelerdeki vergi oranlarıyla kıyaslandığında oldukça yüksek.
Aynı şekilde Türkiye’den Azerbaycan’a mal gönderimi yapmak isteyen bir firma, özellikle inşaat malzemeleri, gıda ürünleri, makine ve yedek parça gibi kalemlerde ciddi oranda gümrük tarife engeline takılıyor. Her iki ülkenin de Türk Konseyi, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ve hatta Serbest Ticaret hedeflerine imza koymuş olmalarına rağmen, uygulamada bu bağların hiçbir karşılığı yok.
Ortak Gümrük Birliği Neden Gecikti?
Avrupa Birliği, onlarca farklı kültür ve ülke arasında ekonomik entegrasyonu sağlayarak Gümrük Birliği’ni başarıyla inşa etti. Oysa Türk Devletleri arasında, özellikle Türkiye ile Azerbaycan gibi birbirine hem gönül hem de coğrafi olarak yakın iki kardeş arasında bu tür bir entegrasyon hala sağlanamadı.
Ortak gümrük alanı, çift taraflı vergi indirimi, yatırım koruma anlaşmalarının sadeleştirilmesi, çift vergilendirmeyi önleme gibi adımlar, çoktan atılmış olmalıydı. Ancak her iki hükümetin maliye bürokrasisi, hâlâ birbirine kuşkuyla yaklaşmakta, yatırımcıya güven yerine kontrol dayatmaktadır.
Siyasi Sloganlar Yatırıma Dönüşmüyor
Karabağ Savaşı sırasında Türkiye halkı ve iş dünyası Azerbaycan’a hem maddi hem manevi anlamda tam destek vermiştir. Bugün Bakü sokaklarında Türk bayrakları dalgalanıyor, Azerbaycan halkı “Can Türkiye” diyor. Ancak iş icraata gelince bu sevgi, vergi oranları arasında kayboluyor.
Eğer gerçekten “bir millet” isek, neden yatırımcı kardeşimize yabancı muamelesi yapıyoruz?
Eğer “iki devlet” isek, neden bu iki devlet arasında serbest ticaret anlaşması hala yürürlüğe girmedi?
Eğer “bir gelecek” inşa edeceksek, neden gümrüklerde birbirimizin mallarına ket vuruyoruz?
Somut Adımlar Atılmalı
Artık söylem değil, eylem zamanıdır. Aşağıdaki öneriler, bu kardeşliğin ekonomik olarak da pekişmesi adına elzemdir:
1. Çift Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmaları gözden geçirilmeli ve sadeleştirilmeli.
2. Türkiye-Azerbaycan Serbest Ticaret Anlaşması derhal yürürlüğe girmeli.
3. Ortak Gümrük Vergi İndirimi uygulamaya alınmalı.
4. Yatırımcı Koruma ve Teşvik Mekanizmaları oluşturulmalı.
5. Türkiye ve Azerbaycan’da karşılıklı vergi muafiyetli serbest bölgeler kurulmalı.
6. Gümrük geçişlerinde ticari tır ve konteyner taşımacılığı özel kolaylıklara tabi tutulmalı.
Sonuç Yerine: Kardeşlik Sınırda Bitmemeli
Kardeşlik sadece siyasi demeçlerde, ortak basın açıklamalarında kalmamalı. Reel ekonomiye yansımayan dostluk, yalnızca tribünlere oynamaktır.
Eğer Türkiye ile Azerbaycan gerçekten kardeşse, bu kardeşliğin önündeki gümrük, vergi ve mevzuat engelleri kaldırılmalı; yatırımcı cesaretlendirilmeli, üretim ve ticaret desteklenmelidir.
Aksi takdirde, iki milletin kardeşliği gümrük kapılarında sorguya çekilmeye devam eder.
Ve bu, ne Azerbaycan’a ne de Türkiye’ye yakışır.