Her şehirde, her belediyede tekrarlanan bir yanılgı vardır:
Bazı yöneticiler, söyledikleri her sözün karşı tarafı etkilediğini, her cümlenin bir ağırlığı olduğunu zanneder.
Oysa yönetim, kelimelerle değil; niyetle, samimiyetle ve icraatla ölçülür.
Ne var ki bazı üst yöneticiler, bu gerçeğin farkında değildir.
Gördükleri kalabalığı, tokalaştıkları vatandaşı, attıkları imzayı “etki” sanırlar.
Söyledikleriyle yaptıkları arasındaki boşluğu da kimsenin fark etmediğine inanırlar.
Ama toplum artık çok daha başka bir yerden bakıyor:
Kulaklarıyla değil; gözleriyle görüyor, hafızasıyla hatırlıyor, sezgisiyle okuyor.
Ve çoğu zaman yöneticilerin zannettiği o “ikna edilmiş görüntü”, aslında sadece bir nezaket duruşudur.
Şehir ve Belediye Gerçeklerinden Üç Olay
1) Sorunlu Sokağı Gezince Sorun Çözüldü Sananlar...!
Yıllardır asfaltı bozuk, kaldırımı çökmüş bir sokak düşünün…
Bir sabah belediye yöneticisi ekibiyle gelir, vatandaşla tokalaşır, iki fotoğraf çektirir ve yüksek sesle şunu söyler:
“Merak etmeyin hemşehrilerim, bu sokak yarın programa alınıyor...!”
Mahalleli başıyla onaylar gibi görünür.
Yönetici de bunun “inandılar” anlamına geldiğini sanar.
Ama ertesi gün programda sokak yoktur.
Bir hafta yok, bir ay yok…
Vatandaşlar bilir ki o sokak, o gün sadece bir fotoğraf karesi kadardı.
Ve herkesin içinden aynı cümle geçer:
“SEN ÖYLE SAN… ”
2) Dev Maketle Proje Tanıtan, Sonra Maketi Depoya Kaldıranlar...!
Belediyenin kültür merkezinde büyük bir lansman yapılır.
Sahneye dev bir kentsel dönüşüm maketi kurulur.
Yönetici coşkulu bir sesle:
“Bu proje şehrin kaderini değiştirecek..!” der.
Salon alkışlar…
Mahalleli umutlanır gibi görünür.
Ama lansman biter bitmez maket depoya kaldırılır.
Proje de “seçim sonrası bakarız” klasörüne konur.
Aylarca bölgede hiçbir hareket olmaz.
Ne bir çivi, ne bir kepçe…
Ve halk sessizce gülümser:
“ SEN ÖYLE SAN… ”
3) Raporları Onaylar Gibi Yapıp, Sorumluluktan Kaçanlar
Bir belediye birimi, bir mahallenin otopark sorununu çözmek için teknik rapor hazırlar.
Mühendisler çalışmış, ölçmüş, planlamış, çağdaş bir çözüm üretmiştir.
Rapor yöneticinin masasındadır.
Yönetici hızlıca göz gezdirir ve:
“Tamam arkadaşlar, bu iş bende!” der.
Birimin emek veren personeli nezaketle başını sallar.
Yönetici de onların “inandığını” sanır.
İki gün geçer…
Yönetici birime döner:
“Biz bunu biraz daha düşünelim, şimdilik dursun.”
Mahalledeki otopark sorunu aynen durur.
Birimdeki herkes gerçeği bilir.
Ve yine aynı cümle fısıldanır:
“ SEN ÖYLE SAN… ”
TOPLUMSAL VE SİYASAL ÇERÇEVE
Bugün şehirlerimizin en büyük ihtiyacı;
söylediğini yapan, yapamayacağını da açıkça söyleyen yöneticilerdir.
Artık kimse “mış gibi” yönetimleri, fotoğrafla yapılan icraatları, maketle satılan hayalleri satın almıyor.
Vatandaş, günü kurtarmaya çalışan yöneticiyi de, gerçekten iş yapmak isteyen yöneticiyi de tek bakışta ayırt ediyor.
Halkın nezaketi çoğu zaman yanlış yorumlanıyor.
Baş sallamalar, tebessümler, “tamam başkanım” deyişleri, sanıldığı gibi ikna olmak değil;
kent kültürünün nezaketidir.
Ama nezaketin arkasında artık çok net bir mesaj var:
“ SEN ÖYLE SAN… ”
OKURA MESAİ :
Şehirler hepimize aynı şeyi öğretti:
Gerçek liderlik, büyük sözlerde değil; küçük ama tutarlı adımlardadır.
Bir yöneticiyi güçlü yapan makamı değil, sözünün arkasında durabilme cesaretidir.
Bu yüzden bir gün biri çıkıp size büyük vaatler sıraladığında…
Bir sokakta fotoğraf çektirip sorunu çözdüğünü ima ettiğinde…
Bir maketle hayal satıp sonra o maketi depoya kaldırdığında…
Bir raporu imzalar gibi yapıp sonra birime geri ittiğinde…
Siz sakince izleyin.
Gözlerine bakın.
Niyetini okuyun.
Ve gerekiyorsa içinizden hafifçe gülümseyin:
“ SEN ÖYLE SAN… ”