Devlet; akademinin aklı, kamu yönetiminin disiplini, yerel yönetimlerin sahadaki gerçekliği birbirini beslediğinde güçlüdür.
Bu üç alan arasındaki denge bozulduğunda; yaş tartışmaları, hızlı yükselişler ve geçici görevler öne çıkar.
Son yıllarda sıkça duyduğumuz “gençlerle çalışacağız” söylemi de, bu dengenin yer yer zayıfladığını gösteriyor.
Akademi; bilginin üretildiği, tecrübenin biriktiği, nesillerin birbirine aktarıldığı yerdir.
Burada süreklilik esastır. Bir hocanın değeri, sadece yaşıyla değil; yetiştirdiği insanla, oluşturduğu kurumsal hafızayla ölçülür.
Bu nedenle; üniversitelerde; Profesör, Doçent ve Doktor Öğretim Üyeleri ile birlikte, Türkiye'nin en büyük problemi olan ara elemanları yetiştiren Öğretim Görevlileri de dâhil olmak üzere çalışma yaşının 72’ye kadar devam edebilmesini doğru ve gerekli bir yaklaşım olarak görüyorum.
Akademi; tecrübeyi erken tasfiye ederek değil, gençlikle birlikte çalıştırarak güçlenir. Akademide acelecilik, bilgiyi sığlaştırır.
Merkez kamu yönetimi; planın, mevzuatın ve hiyerarşinin alanıdır. Burada görev tanımları nettir, riskler çoğu zaman kontrollüdür. Bu yapı içinde, bazı isimlerin kısa sürede farklı unvanlar üstlenmesi mümkündür.
Ancak merkezdeki bu hız, her zaman kalıcı bir birikime dönüşmez.
Nitekim; son dönemde yapılan bazı kamuoyu açıklamalarında da erken emeklilik uygulamalarının, artan yaş ortalamasına rağmen sistem üzerinde ciddi mali yükler oluşturduğu ifade edilmektedir.
Tecrübesi ile devam edebilecek insanların erken emeklilikle sistem dışına çıkarılması, sadece insan kaynağı kaybı değil, aynı zamanda kamu maliyesi açısından da sürdürülemez bir yük üretmektedir.
Yerel yönetimler ise; akademinin ürettiği bilgiyi, kamunun koyduğu kuralı doğrudan insan hayatına uygular.
Belediyecilik; kitapta yazanla, mevzuatta belirtilenle sokakta yaşananın aynı anda yönetilmesidir. Bu yüzden yerel yönetim; en ağır sınav alanıdır.
Zaman zaman; akademide yeterince olgunlaşmadan, merkezde hızla yükselen bazı isimlerin yerel sorumluluklar karşısında zorlandığını görürüz.
Ya da merkezde parlayan kariyerlerin, idari tercihler değiştiğinde sistemin kenarında beklemeye alındığına tanık oluruz.
Bu durum, kişilerden çok; üç alan arasındaki geçişlerin sağlam planlanmamasının sonucudur..
Devlet aklı; akademiyi dışlamadan, merkezin hızına kapılmadan, yerelin gerçekliğini görerek hareket etmektir.
Gençlik; bu üç alanda da bir değerdir. Ama tek başına yeterli değildir:
• Bilgi olmadan gençlik hevestir.
• Tecrübe olmadan yetki yüktür.
• Saha olmadan karar eksiktir.
Bugün ihtiyacımız olan; akademide kök salmış, kamuda disiplin kazanmış, yerelde insanla temas etmiş yöneticilerdir.
Yaşı ne olursa olsun; emanetin ağırlığını bilen, hesap verebilirliği içselleştirmiş, makamı değil milleti önceleyenler…
Devlet böyle dengede kalır. Kamu böyle işler.
Şehirler böyle yönetilir. Gerisi geçicidir.
Devlet aklı kalıcıdır.