AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekçi’nin “Türkiye’de emeklilik yaşı çok düşük, bu bir gelecek nesillere ihanet” tespiti ve “Anayasa değişikliğiyle emeklilik yaşının yükseltilmesi gerekir” önerisi, kamuoyunda geniş yankı buldu.
Bu iddiayı doğru kabul ederek değil; aksine, Türkiye’nin demografik, ekonomik ve sosyal yapısını dikkate alarak, Avrupa’daki sistemlerle karşılaştırmalı biçimde eleştirel açıdan değerlendirmek istiyorum.
Çünkü “Avrupa öyle yapıyor” demek tek başına ikna edici değildir; asıl soru, bizim kapasitemiz, hedeflerimiz, adalet ilkeleri ve sürdürülebilirlik koşullarımızdır.
Karşılaştırmalı analizde özellikle Almanya, İngiltere, Belçika, Fransa gibi Batı Avrupa modellerine bakacağım; ayrıca “seçilmişler ömür boyu emekli olur mu?” sorusuna da değineceğim.
AVRUPA’DA EMEKLİLİK YAŞLARI: GENEL EĞİLİM VE ÖRNEKLER
Avrupa’da kamu emeklilik sistemleri genellikle “çalışma süresi + yaş + prim ödeme koşulu” üçlüsüne bağlıdır. Son yıllarda pek çok ülkede demografik baskı, nüfusun yaşlanması ve işleyen-emekli oranının düşmesi nedeniyle emeklilik yaşlarının artırılması yönünde reformlar yapılmaktadır.
ÖRNEK ÜLKELERE BAKARSAK...
Ülke Mevcut veya planlanan emeklilik yaşı Özel şartlar / reform eğilimi
Bu tablodan çıkarılabilecek bazı genel gözlemler:
Avrupa’da “emeklilik yaşı yükseltilmeli” yönünde bir eğilim vardır ama bu yükseltme, genellikle kademeli, prim-süreye bağlı ve istisnaları olan koşullarla yapılmaktadır.
Emeklilik yaşının tek başına yükseltilmesi, eğer çalışma şartları, sağlık durumu, iş piyasası koşulları, prim kazanılabilirliği gibi faktörler dikkate alınmazsa adaletsizlik yaratabilir.
Reformlar, toplumsal mutabakat, geçiş düzenlemeleri, istisnai meslekler (riskli işler, ağır işler) gibi özel alanlara kolaylıklar tanıma çabalarını içerir.
Dolayısıyla Avrupa’da sistem, salt “yaşı artırma”dan ibaret değil — yüksek yaş + yeterli prim + yapısal denge + istisnalar şeklinde karma bir modeldir.
TÜRKİYE BAĞLAMINDA ELEŞTİREL DEĞERLENDİRME
Zeybekçi’nin “çok düşük emeklilik yaşı” teşhisi ve “Anayasa ile artırılmalı” önerisi, salt teorik olarak makul görünse de uygulamada ciddi sorunlarla karşılaşabilir.
Aşağıda başlıca itiraz ve risk noktalarını sıralıyorum:
1. İş gücünün kapasitesi ve istihdam durumu
Avrupa’da iş piyasası, meslek çeşitliliği, işveren yükümlülükleri, iş güvenliği mevzuatı, iş gücü piyasası boşluğu gibi faktörlerle yapılandırılmıştır. Türkiye’de istihdamda kayıt dışılık, iş güvencesizliği, genç işsizlik gibi sorunlar vardır. Emeklilik yaşını 65–67’ye çıkarmak, eğer iş piyasasında yaşlı bireylere istihdam olanakları sağlanmazsa, pratikte hayatta kalacak bir çözüm olmaz.
2. Sağlık ve çalışma koşulları
Avrupa’da çalışanların sağlık, işçi hakları, meslek hastalıkları koruması, işyeri düzenlemeleri daha sıkı denetlenmektedir. Türkiye’de ağır işlerde çalışanların, özellikle kırsal kesimde işçilerin, yaşları ilerledikçe iş yapma kapasitesi düşer. Emeklilik yaşını artırmak, bu kesim için neredeyse “çalışamaz hale gelene kadar çalışma” gibi bir sonuc doğurabilir.
3. Kıdem farkı ve prim katkı süresi
Yüksek emeklilik yaşı, prim ödeme süresini uzatmayı beraberinde getirir. Eğer vatandaşın çalışma geçmişi süreksiz, sigortasız dönemleri çoksa, bu ek süre birçok kişi için ulaşılmaz hale gelir. Bu da “emekliliğe hak kazamamış büyük kitleler” yaratır.
4. Geçiş maliyeti ve adalet
Emeklilik reformu, özellikle Anayasa düzeyinde yapılıyorsa, geçiş döneminde “vazgeçilen haklar”, “kazanılmış haklar”, “eşitlik ilkesi” gibi hukuki konuları gündeme getirir. Ayrıca kuşak adaleti açısından, şu anda daha genç olanlar aleyhine bir yükümlülük getirilebilir ki bu, Zeybekçi’nin “gelecek nesillere ihanet” söylemiyle çatışır.
5. Sürdürülebilir finansman
Avrupa’nın birçok ülkesinde emeklilik sistemleri mali baskı altında; bazı ülkelerde emeklilik yaşı artırılırken bazıları prim oranlarını artırmak, çalışan sayısını artırmak, devlet desteğini artırmak gibi kombinasyon stratejileri kullanıyor. Tek başına yaşı artırmak, borçlanma ya da açık riski doğurabilir.
Türkiye bir “Avrupa modeli” taklit etmeden önce kendi demografik yapısını, iş piyasasını, sağlık altyapısını, çalışma kültürünü hesaba katmalı.
MİLLETVEKİLLERİ / SEÇİLMİŞLER ÖMÜR BOYU EMEKLİ Mİ OLUR? (“SEÇKİNLER İÇİN AYRICALIK” MESELESİ)
Bu konu, Türkiye kamuoyunda sıkça gündeme gelen bir itiraz: “Milletvekilleri, bakanlar vs. emeklilik yaşını aşsa bile ömür boyu maaş/emekli maaşı alır mı?” Avrupa’da bu konuda da farklı uygulamalar vardır; ancak genellikle “tam ayrıcalık” modelinden ziyade “özelleştirilmiş maaş / emeklilik planları” biçiminde düzenlenmiş avantajlar vardır, fakat bunlar da genellikle denetim, katkı payı, sınırlandırmalarla sınırlandırılmıştır.
Aşağıda bazı örnek yaklaşımlar:
İngiltere (UK): Milletvekilleri için bir “Parliamentary Contributory Pension Fund (PCPF)” sistemi vardır. Bu sistemde vekillerin maaşları ve katkıları üzerinden bir emeklilik sistemi yürür. Bu, “ömür boyu maaş” değildir; katkı-prim esaslıdır.
Belçika: Son yıllarda parlamenterlerin emeklilik rejiminde reform önerileri gündemdedir; bazı avantajlı formüller sadeleştirilecek, emeklilik hesaplamaları daha “ortalama yıllar” üzerinden yapılacak şekilde değiştirilmeye çalışılıyor.
Avrupa Parlamentosu / MEP’ler: Avrupalı milletvekilleri (MEP’ler) için, 2009’dan beri yürürlükte olan ortak bir statü vardır; emeklilik hakkı 63 yaşında doğar ve MEP’lik süresine göre maaşlarının yüzde 3,5’i kadar katkı verilir; maksimum yüzde 70’e kadar çıkabilir.
Ancak, bu sistem de eleştirilere maruz kalmıştır; örneğin “MEP’ler sadece birkaç yıl katkıda bulunuyor ama uzun süre emekli maaşı alabiliyor” suçlamaları olmuştur.
Dolayısıyla, Avrupa’da bile seçilmişler için “ömür boyu emeklilik hakkı” modeli değildir; katkılı, sınırlandırılmış ve reform baskısına açık sistemlerdir.
MESAJ VE ÖNERİLER: TÜRKİYE İÇİN DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN İLKE VE ÖNCELİKLER
Değerli bakanlar, milletvekilleri,
Karşılaştırmalı analizde gördüğümüz gibi, Avrupa’da “emeklilik yaşını artırma” eğilimi vardır; fakat bu eğilim, tek başına yaş artışı demek değildir.
Aşağıda Türkiye için önerilebilecek bazı prensipler ve tedbirler yer alıyor:
1. Kademeli geçiş ve kuşak adaleti: Yeni emeklilik yaşını hemen uygulamaya koymak yerine, geçiş kuşakları tanımlanmalı; “kazanılmış haklar” korunmalı; zulüm gibi değil dengeçi, makul geçiş süreci olmalı.
2. Prim süresi ve katkı mekanizmaları iyileştirilmeli: Emeklilik yaşını artırırken, çalışanların prim ödeme sürelerini tamamlamasını kolaylaştırıcı düzenlemeler getirilmeli (örneğin, borçlanma süresi, aylık prim esneklikleri, işsizlik katkıları vb.). Aksi durumda birçok kişi hak edemeyecek duruma düşer.
3. İstihdam olanakları artırılmalı, özellikle yaşlılara uygun işler düzenlenmeli: Yaşlılara uygun yarı zamanlı, esnek çalışma formülleri, yeniden beceri geliştirme programları, engellilik / sağlık takviyeleri gibi destekler sağlanmalı.
4. İstisnai meslekler için muafiyetler ve erken emeklilik opsiyonları: Fiziksel yükü yüksek meslekler (madencilik, inşaat, ağır sanayi vb.) için özel erken emeklilik düzenlemeleri yapılmalı; bu, Avrupa’da da yaygın bir uygulamadır.
5. Şeffaflık, denetim ve kamuoyuna açık denklemler: Emeklilik sisteminin dengesi, yükü ve faydaları açıkça ortaya konmalı; “halkın gözünde adalet” önemlidir. Özellikle seçilmişlerin ayrıcalıkları, katkıları, sınırları net biçimde belirlenmeli.
6. Makul hedef: çalışma süresi artırmak + verimlilik + doğurganlık + katılım oranı: Sadece emeklilik yaşını yükseltmek değil; çalışma süresini etkin kullanmak, verimliliği artırmak, doğurganlığı teşvik etmek, istihdama katılımı yükseltmek de eş zamanlı hedef olmalıdır.
Zeybekçi’nin “Yaşı artırmak” tezi, yalnızca teorik bir öneri olmaktan çıkarılıp, adil, dengeli, geçişli ve sürdürülebilir bir reform programı haline dönüştürülmelidir.
Avrupa modelleri, “ne yapıyorlar” anlatısı için ilham verici olabilir; ama o modelleri doğrudan “kopyala-yapıştır” uygulamak yerinde olmaz.