AİLEDE DİSİPLİN, ÖRF-ADET VE AHLAKIN ÖNEMİ
“Çocuğum özgür büyüsün diye ona hiçbir sınır koymadım…
”Bu cümle, son yıllarda ebeveynler arasında sıkça duyduğumuz bir yaklaşım. Ancak burada çok kritik bir ayrım var: Özgürlük ile başıboşluk aynı şey değildir.
Özgürlük; bireyin kendini ifade edebilmesi, fikirlerini dile getirebilmesi, ilgi alanlarını keşfedebilmesi demektir. Başıboşluk ise yönsüzlük, rehbersizlik ve disiplinsizliktir.
Bir çocuk, sınırların olmadığı bir ortamda büyüdüğünde, hayatı boyunca karşılaşacağı kurallara ve sorumluluklara uyum sağlamakta zorlanır. Çünkü sınırlar; kısıtlamak için değil, korumak ve yönlendirmek için vardır. Tıpkı trafik kuralları gibi… Kurallar olmasa herkes istediği gibi hareket eder, ortaya kaos çıkar. Aile içindeki disiplin de çocuk için aynı işlevi görür.
DİSİPLİNİN YANINDA SEVGİ VE İLGİ
Disiplin, sertlik ya da baskı demek değildir. Sevgi ve ilgiyle desteklenmeyen disiplin, çocuğu isyankâr yapar. Tam tersi, kuralsız sevgi de çocuğu şımarık ve bencil hale getirir.
Doğru olan, bu ikisini dengelemektir:
Sevgi çocuğun güvenini sağlar.
Disiplin çocuğun sorumluluk bilincini oluşturur.
İlgi ise çocuğun değerli hissetmesini sağlar.
Bir anne-baba, hem rehber hem de örnek olmalıdır. Çocuğun yanında söyledikleri kadar, davranışları da öğreticidir.
BÜYÜĞÜNÜ KÜÇÜĞÜNÜ BİLMEK
Toplumun temel direği ailedir. Aile içinde saygı kültürü oluşmazsa, dışarıya taşması da mümkün olmaz.Eskiden sofraya büyükler oturmadan başlanmaz, selam vermeden bir yere girilmez, “teşekkür ederim” ve “eline sağlık” demek doğal bir refleks olurdu. Bugün bu değerler hızla kayboluyor.“Büyüğünü küçüğünü bilmek” sadece yaş farkıyla ilgili değil, aynı zamanda saygı, nezaket ve empati demektir.
AHLAK EROZYONU VE ÖRF-ADET KAYBI
Günümüzde en çok tartışılan konulardan biri, ahlaki sınırların giderek silikleşmesi. Sosyal medyada ve sokakta, kimi zaman giyim-kuşam, kimi zaman davranışlar toplumun ortak değerleriyle çatışıyor.Örneğin, genç kızların iç çamaşırını andıran kıyafetlerle dolaşması artık yadırganmaz hale geldi. Bu durum yalnızca bireysel tercih meselesi değil; aynı zamanda toplumsal örf, adet ve edep anlayışının değiştiğini gösteriyor.
Burada mesele, kimsenin özgürlüğünü kısıtlamak değil; toplumsal ahlakın korunması. Çünkü örf ve adetler, yüzyılların birikimiyle oluşmuş, toplumu ayakta tutan görünmez bağlardır.Bir toplum, ahlakını ve kültürünü kaybettiğinde; sadece kıyafetler değil, utanma duygusu da yok olur. Utanma duygusunu kaybetmiş bir toplum ise çözülmeye başlar.
SINIR KOYMAK = KORUMAK
Çocuğa “hayır” demek bazen onu kısıtlamak değil, ona iyilik etmektir.
Gece geç saatte eve gelmemesi, güvenliği içindir.
Uygun olmayan arkadaşlıklar konusunda uyarmak, geleceğini korumak içindir.
Sosyal medyada sınırsız özgürlük tanımamak, dijital tehlikelerden uzak tutmak içindir.
Sınırlar; çocuğun karakterini, ahlakını ve hayata bakışını şekillendirir. Hayatın gerçekleriyle karşılaştığında yıkılmaması için, ailede bir “omurga” oluşturur.
SONUÇ: ÖRF VE AHLAK GİDERSE, HER ŞEY GİDER
Aile, sadece biyolojik bağ değil, kültürel bir miras taşıyıcısıdır. Özgürlük, edep ve ahlakla birleştiğinde değerli olur.
Disiplin, sevgiyle birleştiğinde ise sağlıklı bireyler yetiştirir.
Bizler çocuklarımıza sınır koyarak onları zincire vurmuş olmayız; tam tersine, onları geleceğin tehlikelerinden korumuş oluruz.
Unutmayalım ki; örf ve adet giderse, her şey gider.
Bu yüzden hem modern dünyaya uyum sağlayan, hem de kültürel köklerine sahip çıkan nesiller yetiştirmek, en büyük görevimizdir.