Hava Durumu

Hocam; “Niye mutlu olamıyoruz?"

Yazının Giriş Tarihi: 01.08.2023 07:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.08.2023 07:30

Evet… Geçtiğimiz günlerde  Psikolog Sevgi Keske’yle uzun uzun sohbetler ettik. Hastalarının  çoğunluğu mutsuz evlilikler fakat terapi yaparak bir çok evliliği kurtarmış. Sevgi Hanım, seanslarının saatlerce sürdüğünü söylerken, “Benim en fazla mutlu olduğum an sorunlu ailelerin sorunlarının çözüldüğü zamandır. Tabi sadece evlilik sorunlarına bakmıyoruz, sorunlu çocukları da tedavi ediyoruz… Çünkü gençlik gerçekten uçurum kenarında. Uyuşturucu illeti şehrimizde de çok kullanılıyor ilkokul seviyesine kadar indi” dedi.

Son zamanlarda gördüklerim, duyduklarım, yaşadıklarım ve araştırmalarım bana keyif vermiyor. Öyle bir zaman dilimindeyiz ki inanamıyorum... Nasıl geldik buraya, kim getirdi, niye bu kadar sinirliyiz? Bir şeyleri saklamak için niye bu kadar efor sarf eder olduk? Bilmiyorum. Hiç anlamıyorum… Hem de hiç.

Zavallı gözlerim, gördüklerim karşısında şaşkınım. Gözlerimi kapatıyorum. Bu kez karanlık hoşuma gitmiyor. Gözlerimi açtığımda ise şahit olduklarım beni mutsuz kılıyor. ‘Ne yapacağım’ diye elimi kafama koyup, derin düşüncelere dalıyorum. Doluya koyuyorum almıyor. Boşa koyuyorum dolmuyor. Gözümden vazgeçiyorum.

Çınlayan kulaklarım, bu kez dikkatimi kulaklarıma veriyorum. İnsanların söyledikleri keyif vermiyor. O zaman kulaklarımı kapatıyorum. Hiçbir şey duymamak moralimi bozuyor. Fazla dayanamayıp yine açıyorum kulaklarımı. İnsanların mutsuzluğu, içinden çıkılmaz hale gelen ekonomileri, dövizin füze gibi fırlayıp ardından paraşütle kendini bırakması. KOBİ’lerin döviz borcu nedeniyle patinaj çekmesi, iflas eden fabrikaların durumu, işsiz kalan işçilerin çaresizliği ve söylemleri kulaklarımı tırmalıyor. Bu kez kulaklarımdan vazgeçiyorum..

Yönümü siyasete dönüyorum. Çünkü hem gözlerimin hem kulaklarımın çektiği sıkıntıların sonlandıracak tek merci siyaset. Liderleri izliyorum. Kavga ediyorlar. Çıkıp projelerini anlatmaları ve de Türkiye'nin içinde bulunduğu sorunlarına çözüm için bir masanın etrafında oturup alçak sesle konuşup çözüm üretmeleri gerekirken, bir kaşık suda fırtınalar koparıyorlar.

Sonra dönüp,”Siyasette bunlar gayet doğal” deyip kendi kendimi teselli ediyorum. Oturup araştırma yapmaya başlıyorum. Yaptığım araştırmalara göre geleceğimiz keyifli olacak. Dünyada sanayi üretiminde Kayseri olarak mobilya sektöründe lider olmamız bana keyif veriyor. Kayseri ürünlerinin tüm dünyada kalitesi ile boy göstermesi moralimi yükseltiyor. Genç nüfusumuz iyi eğitebileceğini düşünmek beni heyecanlandırıyor. Doğal kaynaklarımız dünyanın geleceğinde bizi güçlü kılıyor...

Siyasetçilerimizin yapması gereken tek bir şey var. İyi bir işletmecilik ve demokrasi. Hacı Babam hep söylerdi; ”Oğlum biz ninenle soğan ekmek yerdik ama çok mutluyduk. Siz her gün et ekmek yeseniz de maalesef mutluluğu yakalayamıyorsunuz. Bu senin suçun değil oğul, sizi bu hale getirenlerin suçu."

Burada Sevgili Hocam Sevgi Keske’nin bir yazsısını sizlerle paylaşacağım;
“Ataerkil düzenin erkeklere yüklediği başlıca rollerden birisi de karısı, annesi ve kız kardeşi arasındaki ilişkiye dahil olup adaleti sağlayan erkek olma sorumluluğudur.  Bu şahısları birbirine ezdirmemesi gerektiğine dair talimatlarla evlilik yürüten erkeklerin yükü erkeği ezecek kadar çoktur. Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık çünkü.

Kişiliği ve görevleri uyuşmadığında içsel ve dışsal çatışmalara gark olmuş çok sayıda evli erkek ve kadın hikayesi vardır. Anne-eş veya kız kardeş olarak, sahiplenilmeye, korunmaya muhtaç ve aciz (olması gereken!) kız çocuklar ile eline tutuşturulmuş eş, oğul, kardeş rolleriyle ne yapacağını bilemeyen, şaşkın erkek çocukların hikayesidir bu.

Böyle durumlarda sanki bilmem kaçıncı dünya savaşı varmış gibi, o erkeğin hangi kadın tarafında olması gerektiği sorunu gündemden hiç düşmeyen konudur.

Kadının statüsü bir erkeğin gölgesiyle belirlendiği için bu erkeği eline alan kadının hükmü geçerli hale gelir.

O erkeği eline almak için, mağdur rolü dahil her şey mübahtır. Kapalı kapılar ardında, geceler ve gündüzler boyu ailedeki ötekini/ötekileri kötüleyen sözler dizilir kursaklara. Entrikanın ne köylüsü vardır ne de şehirlisi. Hangi entrika daha ustalıklıysa gözdelik makamını onun senaristi kapar. Yalnızlaştırma harekâtı başarıyla sonuçlanmıştır.

Dünyası bu savaşlardan ibaret kadınlar ve erkekler ne çok yorulur.

Bu yönüyle ataerkil düzen kadını kendi kişilerarası sorunlarını çözemeyen pasif bir insana dönüştürürken, erkeği de maşa haline getirir. Böylece her iki cinsi de kimliksizleştirir.

Bazıları bu kimliksizleşmenin rahatsızdır. Bazıları toplumun verdiği görevi gerektiği gibi yerine getiremediği için kahrolur.

Kimliksizleşmek, insanın var olma mücadelesinde büyük bir yaradır.

Kadının kadına ettiği en hatırı sayılır, üstü iyilikle örtülü kötülükler, kimin mağdur ve mazlum olduğu belli olmayan bir tarafı tutma girdabındaki bir erkekçe tasdiklenerek toplum önüne çıkarılır.

Bu düzenin, bir kadını yüceltirken diğer kadını kötü ilan etme hali, kadın eliyle gerçekleşen pasif ve iki yüzlü bir eylemdir.

Ya benimsin ya toprağın türünden sızlanmalar veya senin ailen, akrabaların- benim ailem, akrabalarım türünden çatışmalar, kadını da erkeği de özgürce düşünememe sarmalında eritir.

Sonuç olarak hem büyük aile hem çekirdek aile, bireylere mutluluk veren bir yer olmaktan çıkar.

Bu nedenle iyi kadın, iyi erkek olmaktan, evlenmeye veya oğlunu-kızını evlendirmeye karar vermeden önce, birey olma sorumluluklarını üstlenebilmiş, bireysel ayrılıkların farkına varmış, kendisinin de diğerlerinin de fiziksel ve ruhsal sınırlarına saygılı, özgün, düzgün yetişkinler ve iyi insanlar olma zorunluluğumuz vardır.”

Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.