"Son Nefese Kadar Çalışmak": Bir toplumsal alarmın ifadesi
Türkiye'nin ekonomik ve sosyal yapısı üzerinde derin izler bırakan bir açıklama daha geldi: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, "Son nefesinize kadar çalışın" dedi.
Bu söz, sadece bir gaf değil; mevcut sistemin işleyiş biçimini ve sosyal devlet anlayışının ne denli aşındığını gözler önüne seren bir itiraf niteliğindedir.
Bu ülkede emeğin, alın terinin, insan hayatının ne kadar değersizleştirildiğinin resmi itirafıdır bu sözler!
Artık açık açık söylüyorlar:
“Çalışacaksınız!
Ölene kadar çalışacaksınız!
Yetmedi, mezarda bile çalışsanız razıyız!”
Peki, bu sözün arka planında ne var?
Bir ülkede sosyal devlet yoksa, emekliye insanca maaş verilmezse, işçi sendikasız, emekli açlığa mahkûm edilirse; son çare sömürüyü kutsallaştırmaktır.
Ülkemizde asgari ücret, açlık sınırına yakın seyrediyor. Emekli maaşları, insan onuruna yaraşır bir yaşamı karşılamaktan uzak.
Çalışanların büyük çoğunluğu sendikal güvenceden yoksun, kayıt dışı istihdam rekor seviyelerde.
İşte tam da bu nedenle, "son nefese kadar çalışmak" bir tercihten değil, bir mecburiyetten bahsediyorlar.
Bu düzen, emeği ucuzlatıyor, çalışanı yıpratıyor, yaşlılığı bir dinlenme dönemi olmaktan çıkarıp yoksulluğun ve sefaletin eşiğine itiyor.
Anayasa ve İnsan Hakları İhlali
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 49. maddesi açık:
"Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır."
Ancak bugün geldiğimiz noktada bu madde yalnızca bir temenniden ibaret kalmış durumda.
Yaşlılıkta dinlenmeyi değil, yaşamın son anına kadar üretime katılmayı mecbur eden bir anlayış, sosyal devlet ilkesinin açık bir ihlalidir.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 25. maddesi ise her bireyin “yaşlılıkta güvenlik” hakkı olduğunu söyler.
Ne var ki bizde yaşlılık, artık ikinci bir iş bulmanın telaşına dönüştürülmüştür.
Bu Söz Ne Anlama Geliyor?
"Son nefese kadar çalışın" demek, sosyal güvencesizliğin itirafıdır.
Emeklinin, yaşlının kaderine terk edildiğinin kabulüdür.
Devletin asli görevinden çekildiğinin, vatandaşını yalnızlaştırdığının göstergesidir.
Bu anlayış, sadece ekonomiyi değil, sosyal dokuyu da tahrip eder.
Çünkü adalet duygusu kaybolduğu yerde, toplumsal güven de erimeye başlar.
Oysa biz, “İnsanca yaşam, insanca çalışma” mücadelesi veriyoruz.
İnsanın çalışması doğaldır.
Çalışmak, üretmek, emek vermek kutsaldır.
Ancak çalışmanın bir onuru olduğu kadar bir sınırı da vardır.
İnsan sadece çalışmak için yaratılmadı.
İnsan; nefes almak için, sevmek için, öğrenmek için, çocuk büyütmek, torun sevmek, hayal kurmak ve yaşamak için var.
Gerçek Bir Çözüm: Onurlu Emeklilik
Bugün ihtiyacımız olan şey; emekliye sadaka değil, hak ettiği onurlu bir hayatı sunmaktır.
İnsanca yaşanabilecek emekli maaşları, ücretsiz sağlık hizmetleri, yaşlılıkta sosyal destekler ve çalışma hayatında adil koşullar sağlanmalıdır.
Çalışmanın son nefese kadar değil, insanlık onurunu koruyacak şekilde ve belirli bir yaş sonrası dinlenmeyi hak eden bir sistemde sürmesi gerekir.
Peki soruyorum:
Gençliğinde üretime omuz vermiş bir nesle, yaşlılığında da çalışın demek vicdana sığar mı?
"Emeklilik bir hakdır" diyen uluslararası anlaşmalar nereye bırakıldı?
Kendi torunlarına masal anlatacak zamanı bile çok gören bir anlayış insanı insan olarak görebilir mi?
Bugün Avrupa'da emeklilik hakkı, insanların ikinci bir hayat şansı olarak görülüyor.
İtalya’da, Fransa’da, Almanya’da insanlar yaşlandıklarında ülke ülke geziyor, kültürle, sanatla, hayatla buluşuyor.
Hangi Gerçeklere İşaret Ediyor?
Emeklilik Sistemi Çökmüş Durumda: Bugün Türkiye’de ortalama bir emekli maaşı, açlık sınırının dahi altındadır. İnsanlar yaşamlarını sürdürmek için çalışmaya mecbur bırakılmaktadır.
Sosyal Devlet İlkesi Zedelenmiştir: Anayasa’da güvence altına alınmış olan sosyal devlet ilkesi, fiilen ortadan kalkmıştır. Emekli olmak, “dinlenme hakkı” değil, “yoksulluğa mahkûmiyet” anlamına gelmektedir.
Çalışma Hayatında Güvencesizlik: Kayıt dışı çalışma, düşük ücretler, sendikal hakların baskılanması gibi sorunlar, işçilerin emeklilik dönemine hazırlıksız ve yıpranmış bir şekilde girmelerine neden olmaktadır.
Unutmayalım:
Çalışmak yaşamı güzelleştirmek için vardır; hayatı tüketmek için değil.