Son günlerde Türkiye’nin en tanınmış dağcılarından ve aktivistlerinden biri olan Nasuh Mahruki’nin tutuklanması gündeme bomba gibi düştü.
Ülkenin yakın tarihi, muhalif düşüncelerini ifade eden bireylerin üzerindeki baskıların artışına tanıklık etti. Mahruki’nin yaptığı bir paylaşım ve açıklama nedeniyle bu durumla karşı karşıya kalması ise, toplumda “İktidar eleştiriye neden bu kadar tahammülsüz?” sorusunu gündeme taşıdı.
Türkiye, her bireyin düşüncelerini özgürce ifade edebileceği bir demokrasi mi, yoksa iktidarı eleştirenlerin gözdağıyla sindirilmeye çalışıldığı bir yapı mı? Bu sorular her geçen gün daha da fazla anlam kazanıyor.
Bu olay yalnızca basit bir tutuklama değil; aksine, Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğünün ne durumda olduğuna dair ciddi bir göstergedir. Anayasa, her vatandaşın fikir ve düşünce hürriyetine sahip olduğunu garanti altına alırken, bir eleştirinin bu kadar ağır bir sonuç doğurması anayasal hakların ne kadar zedelenmiş olduğunu ortaya koyuyor. Üstelik, burada halk arasında bir gözdağı ve korku atmosferi yaratılmak istendiği izlenimi doğuyor. Böyle bir yaklaşım yalnızca muhalefetin değil, sıradan vatandaşların bile konuşmaya çekindiği, düşüncelerini paylaşmaktan korktuğu bir toplum yaratıyor.
ELEKTRONİK SEÇİM SİSTEMİNDE GİZLİLİK VE GÜVENLİK SORUNLARI
Söz konusu özgürlüklerin kısıtlanması ve üzerlerindeki baskılar sadece ifade alanında değil, seçim sisteminde de kendini göstermektedir. Seçimlerin elektronik ortamda yapılması fikri, bazı açılardan pratik gözükebilir. Ancak, bu uygulamanın doğurabileceği sakıncalar göz ardı edilmemelidir. Şeffaflık, güvenlik ve gizlilik gibi seçimlerin temel ilkelerine ters düşen elektronik sistem, sandık başındaki güven ortamını zedeleyebilir.
Birinci sorun, Türkiye’de daha önce yaşanmış olan e-devlet hacklenme olayını örnek alarak anlatılabilir. Tüm vatandaşların bilgileri dijital ortamda sızdırılabilmişken, seçim gibi kritik bir işlemin de güvenliğini sağlamak mümkün olacak mıdır? Üstelik, vatandaşın siyasi tercihlerinin bu sistem üzerinden izlenebilme riski, gizli oy ilkesinin doğrudan çiğnenmesi anlamına gelir. Her bireyin özgürce ve baskı altında kalmadan oy kullanması gereken bir süreçte, siyasi tercihlerin izlenebilir olması kabul edilemez bir durumdur.
İkinci bir sorun, dijital ortamda yapılan seçimlerin fiili bir sayım ve döküm sürecine uygun olmamasıdır. Elektronik ortamda yapılan sayımların güvenliği tam olarak sağlanamazsa, seçim sonuçlarının meşruiyeti tartışma konusu olacaktır. Açık sayım ve döküm ilkesine aykırı bir durum, seçim güvenliği konusunda ciddi şüpheler uyandırır.
Son olarak, böyle bir sistem toplum üzerinde korku ve baskı unsuru yaratacaktır. Vatandaş, tercihinin takip edileceği korkusuyla hareket etmek zorunda kalacaksa, bu seçimlerin özgürlük ve demokrasi adına ne kadar güvenilir olduğu tartışmalıdır. Otoriterleşen yönetimlerde bu tür korkular yaygın hale geldikçe, halkın iradesi daha fazla baskı altına alınabilir.
BİR TOPLUMUN GELECEĞİ ÖZGÜRLÜKTEN GEÇER
Nasuh Mahruki’nin tutuklanması ve elektronik seçim sistemi gibi tartışmalar, Türkiye’nin demokratik değerlerinin hangi noktada olduğuna dair önemli sorular ortaya koyuyor.
Bir toplumun geleceği, özgürlükten ve bireylerinin kendini ifade etme hakkından geçer. Bu özgürlükler yavaş yavaş daraltıldıkça, toplumsal kutuplaşma ve güvensizlik artacak; insanlar fikirlerini, tercihlerinden çekinmeye başlayacaktır.
Bu baskı politikalarının devam etmesi, yalnızca muhaliflere değil, toplumsal yapının tamamına zarar verecektir. Türkiye’nin aydınlık bir geleceğe yürüyebilmesi için ifade özgürlüğünün, seçim güvenliğinin ve demokratik değerlerin korunması elzemdir.